İçeriğe geç

Bir sabah, Gülçin kalktığında parmakları

Bir sabah, Gülçin kalktığında parmakları bir an için kasıldığını fark etti. Hızla yataktan kalktı, ama parmakları hâlâ o garip şekilde titriyor ve sıkılıyordu. Sadece birkaç saniye sürdü ama onun için zaman sanki durmuş gibiydi. Neden? Ne olmuştu? Kendine ne olduğunu tam olarak açıklayamıyordu. Başına gelen şeyin adı vardı; ama o an için, ona dair tek bildiği şey, bedeninin kontrolden çıkmaya başladığıydı.

Gülçin, yaşadığı bu garip anın farkına varan ilk kişiydi. Belki de çevresindekiler de fark etmişti ama kimse dile getirmiyordu. “Sadece stres” dedi biri, “Yoruldun” dedi diğeri. Ancak Gülçin, kalbinin derinliklerinde bunun bir şeylerin habercisi olduğuna dair bir his vardı. İstemsiz hareketlerin, vücudunun tek başına hareket etmeye başladığı bir dünyada, ne olacağını kimse bilemezdi.

Gülçin’in en yakın arkadaşı Baran ise başka bir dünyada yaşıyordu. O anı anlatırken, hep çözüm odaklıydı. Her şeyin bir çözümü olduğuna inanıyordu. “Buna bir doktora git, bir tedavi var mı diye sor” demişti Gülçin’e. Baran’ın aklı hemen çözümdeydi, her zaman olduğu gibi. O, yaşadığı her problemi mantıklı bir şekilde çözmeye odaklanan, stratejik bir insandı. Ne olursa olsun, çözüm mutlaka bulunmalıydı.

Ama Gülçin, Baran’ın bakış açısını biraz farklı görüyordu. Baran ona bir şeylerin doğru gitmediğini hemen kabul ettiğinde rahatlıyordu. Fakat Gülçin için mesele sadece fiziksel bir sorun değildi. Bu istemsiz hareketlerin bir yansımasıydı; bir tür içsel mücadele, kontrol kaybı.

Gülçin, bir gün bir terapiste gitmeye karar verdi. Terapistin ofisinde bir an duraksadı. “Bu kadar minik bir harekette neden bu kadar korktum?” diye düşündü. Ancak terapist, onun duygularını derinlemesine anlamaya çalışıyordu.

“İstemsiz hareketler sadece fiziksel bir şey değil, Gülçin. Bazen iç dünyamızda yaşadığımız çatışmalar, duygusal boşluklar, kontrolsüzlük duygusu, bedene yansıyan bir şekilde kendini gösterir,” demişti terapisti. Gülçin, bunun üzerine düşündü. Hangi sorular kafasını kurcalıyordu? Hayatındaki ilişkiler, stresli iş temposu, kişisel korkuları mı? Yoksa geçmişin izleri mi vücudunun bu şekilde tepki vermesine yol açıyordu?

Kadınlar için, ilişkiler, empati, içsel dünyadaki denge çok büyük bir yer tutar. Gülçin de hem geçmişinden gelen travmalarla hem de yaşadığı ilişkilerle bir şekilde boğuşuyordu. Fakat bu boğuşma, yalnızca duygusal bir yük değildi; vücut da buna tepki veriyordu. Kadınların çoğu zaman bedenleri ve ruhları arasındaki dengeyi sağlamaya çalıştığı bu gibi anlar, istemsiz hareketlerin ortaya çıkmasındaki duygusal etkileri gösteriyordu.

Baran’ın durumu daha farklıydı. O, her şeyin ardında mantıklı bir çözüm arıyordu. Ancak bir gün Baran da istemsiz bir şekilde ellerinin titrediğini fark etti. Bir toplantıda, parmaklarını sıkarken, konuşması aniden zorlaştı. O anı, Gülçin ile konuştuğunda “Bir şeylerin ters gittiğini hissettim. Ama sakin kaldım ve hemen çözüm önerileri aramaya başladım. Benim için hemen kontrol altına alınabilecek bir şeydi” dedi.

Erkeklerin genellikle yaşadıkları rahatsızlıklarla ilgili stratejik bir bakış açısı geliştirmesi, çözüm odaklı düşünmelerini sağlayabiliyor. Baran, problemi hemen fark edip mantıklı adımlar atarak, bir çözüm yolu bulma arayışındaydı. Belki de bu, sosyal olarak öğretilen bir şeydi. Erkekler, sorunları hemen çözmeye yönelik bir yaklaşım geliştirme eğilimindedirler. Oysa Gülçin için önce kabul etmek, anlamak, duygusal olarak durumu kabullenmek gerekiyordu.

İstemsiz hareketler, yalnızca fiziksel bir sorunun ötesindedir. Gülçin’in hikâyesi, aslında hepimizin içinde yaşadığı bir duygusal gerilim, içsel bir mücadeleye işaret eder. Bazen vücudumuz, duygu ve düşüncelerimizin bir yansıması olarak istemsiz hareketlerle kendini gösterir. Kendini kontrol edemediğimiz zamanlar, belki de ruhumuzun bir tür çığlığıdır.

Peki, istemsiz hareketlerin gerçekten yalnızca fiziksel bir sorun mu olduğunu düşünüyoruz? Ya da bu hareketler, içsel dünyamızdaki dengeyi kaybetmenin bir sonucu mu? Gülçin ve Baran, aynı problemi farklı açılardan ele alıyorlar. Belki de her iki yaklaşım da hayatımıza dokunan bir şeyler söylüyor.

Gülçin’in kontrolsüz hareketleri, onun içsel huzursuzluğunun bir yansımasıydı. Baran’ın çözüm arayışı ise, her sorunun bir çıkış yolu olduğuna dair inancını pekiştiriyordu. Bu hikâye, hem bireysel hem de toplumsal olarak, istemsiz hareketlerin yalnızca bedene değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik dünyamıza nasıl etki ettiğini anlamamıza yardımcı olabilir.

Sizce istemsiz hareketler, sadece fiziksel bir tepki mi? Yoksa ruhsal bir boşluğun, kaybolan dengenin dışa vurumu olabilir mi? Yorumlarınızı paylaşmak isterseniz, biz de Gülçin ve Baran gibi farklı açılardan bu meseleyi daha da derinleştirebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort bonus veren siteler
Sitemap
holiganbetholiganbetcasibomcasibom